YENİ EĞİTİM YILINA HAZIR MIYIZ ?

Yeni bir eğitim-öğretim yılına daha merhaba dedik. Yaz tatilleri her ne kadar zevkli de olsa, okula dönüşün her zaman daha heyecanlı olduğuna inanırım.

Geçtiğimiz aylarda, ülkemizdeki eğitim-öğretim uygulamaları sıkça tartışıldı. 4+4+4 sistemine geçiş, üniversite harçlarının kısmen kaldırılması gibi önemli kararlar alındı. Lise ve dengi okullardaki puanlama, sınıf geçme ve benzeri gibi konularda da yeniden düzenlemelere gidildi. İlkokuldan üniversiteye kadar tüm öğrencileri ve öğretmenleri etkileyecek değişiklikler yapıldı. Henüz başladığımız 2012-2013 eğitim-öğretim yılı tüm bu değişikliklerin kucaklanmaya çalışılacağı bir yıl olacak.

Elbette tüm bu düzenlemeler “daha doğru” olanı yapmak için, eğitim sisteminin daha verimli olması adına yapılıyor. Ancak hiç bir sistem bir anda kusursuzlaştırılamaz, her zaman artı ve eksiler olacaktır. Dolayısı ile, bu ” yeniden düzenlemeler” haklı olarak, bir çok eğitimci ve aile için zaman zaman kaygı vericidir.

Peki böylesine dinamik bir sistemde bir öğrencinin yapması gereken nedir? Bu noktada kendi kişisel deneyimi paylaşmam çok yerinde olacaktır sanırım.

1995 yılında Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü meslek yüksek okulu öğrencisi iken, dikey geçiş yapmaya karar verdim. Öğrencisi olduğum üniversitede fakülteye devam edebilme koşulu, bölüm birincisi, ikincisi ya da en azından üçünsü olabilmekti. Başarılı bir öğrenci olarak bu benim için pek zor olmayacaktı. Ancak elbetteki bu hedef çok daha sıkı çalışmamı gerektiriyordu. Nitekim, birinci sınıfta da ikinci sınıfta da oldukça yüksek ortalamalar getirmiştim. Nihayet bölüm birincisi olarak mezun olmuştum ve tüm gayretimin boşa gitmediğini görmek tarifsiz güzeldi. Bu birincilik ile dikey geçişim artık kesindi. Ancak fakülteye başvuru zamanı geldiğinde öğrendim ki; yeni getirilen düzenleme ile, üniversitemiz kendi yüksek okullarından gelen öğrencilere sağladığı bu önceliğe bir son vermişti. Bu karar benim kendi üniversitemde devam etmeme malesef engel oldu ancak başka bir üniversitede lisans tamamlamaktan vazgeçmedim. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesine geçiş yaptım. Bir sene zorunlu intibak programı okuduktan sonra tıpkı Açıköğretim Fakültesi öğrencileri gibi dışarıdan sınavlara girerek lisansımı tamamladım. Bu durum, iş hayatına erken atılmama da fırsat verdi.

Lisansımı tamamlamış olmanın yerinde bir karar olduğunu zaman bana gösterdi, ancak “yeni düzenleme” olmasaydı tüm kariyerim çok farklı şekillenebilirdi.

Bu deneyim bana çok şey öğretti: Sistemler değişir! Özellikle gelişmekte olan ülkelerde uygulamalar sık sık değişir, yaşam koşulları son derece dinamiktir. Bu dinamizmin olumlu ve olumsuz etkileri karakterimizi ve yeteneklerimizi etkiler. (Bunu da yurt dışında yaşamaya başladığımda gözlemledim.)

Liseye başladığınızda hedeflerinizi mevcut üniversite sınav sistemine göre belirlersiniz ama mezun olduğunuzda sınav sistemi değişmiş olur. Bir bölüm seçerek hazırlanırsınız ancak sonradan o bölüm kapatılır. Sadece okul hayatında değil, iş hayatında da tüm planlarınızı alt üst edecek durumlar yaşanır. Bir proje için işe alınırsınız ancak aylar içinde koşullar değişir, projeden vazgeçilir ve işsiz kalabilirsiniz.  Bir pozisyona terfi edileceğiniz söylenir, kendinizi ona göre hazırlarsınız ancak hiç tahmin etmediğiniz bir bölüme getirilebilirsiniz. Şirkette yeniden yapılanma olur, çok sevdiğiniz ve uyum içinde çalıştığınız yöneticiniz bir gün gider ve yerine sizi zorlayacak bir yönetici gelir.

“Değişime hazır olma ve baş etme yolları” bir sonraki yazı konumuz olsun. Bugün, bir öğrenci olarak yapılacak en akıllıca davranışın ne olduğunu belirtelim. Bir öğrencinin yapması gereken; okulu önemseyip, derslerine çalışmak ve elinden geldiğince yüksek notlar alabilmektir. Yüksek ortalamalara sahip olmak, mevcut sistem ya da getirilebilecek yeni uygulamalar durumunda öğrencinin lehinedir. Başarılı insanların dayanakları sistemler değil kendi benlikleri, akılları ve emekleridir. Öğrenci emeğini ortaya koymalı, elinden gelenin en iyisini yapmalıdır. Ancak yüksek notlardan daha önemli olan, bir öğrencinin kendini yetiştirmeye ve öğrenmeye hevesli olmasıdır. Ezberden ziyade anlayarak ve analiz ederek öğrenmesidir. Öğrenci,  eğitim ve öğrenimini okul dışında da sürdürmelidir. Değişimlere ayak uydurabilmek için mümkün olduğunca donanımlı olmalıdır. Bunu da ancak bütünsel bir eğitim anlayışı ile yapabilir.

2012-2013 Eğitim-öğretim yılında Atatürk İlke ve İnkılaplarından taviz vermeyecek, insan olmanın erdemlerini, birey, aile ve vatandaş olmanın gerekliliklerini kavrayan, akıllı ve erdemli gençler yetişmesini temenni ediyorum. Tüm öğretmen ve öğrencilere hayırlı olsun.